İNSAN-I KAMİL / Muhittin İbn Arabi – Özün Özü / İsmail Hakkı Bursevi


İnsan- Kamil

İnsan bahsi geçen cümle şeyler, melek ve felek İnsan-ı Kamil’in kalbine konsa orada zerre kadar dahi tartı değmez. Hazret-i Beyazıt bu makama varınca şöyle anlatmıştır:
-Arş ve ondakiler milyon kere büyüse ve arifin kalbinde bir köşeye konsa; orada bir şeyin varlığını duymaz.

O gönül ki, Yerlere ve göklere, arşa kürsiye sığmayan, yüce hakkın azamet ve celalinin, cümle zat ve sıfatın tecelli yeri olmuştur; ona bu kadar büyüklük çok mudur? Bunu şu kudsi hadis de teyid eder:
-“Göklerime ve yerlerime sığamam, lakin mümin kulumun kalbine sığarım.”
Burada müminden murad  İnsan-ı kamil’dir. Kalbe sığmaktan murad ise o kalbin hak cemaline ayna olmasıdır. İşte Şu hadisi şerif bunu anlatır:
-“Mumin, Müminin aynasıdır.”

Birinci müminden İnsan-ı Kamil, ikinci müminden de Hakkın Zatı kasd edilir. Açık manası:
İnsan-ı Kamil Hakkın aynasıdır.
Cümlesi olur.
Büyük Mürşid Muhittin Arabi Hz. Fusus’unda kalp azametini haber verirken; Beyazıd Hz. Beyanına da değinmiş, şöyle demiştir.
Onun açıkladığı mana ariflerin cisimlere nisbetle büyüklüğüdür. Burada ben de şöyle derim:
Şu sonu olmadığı anlatılan varlık için; kendisini Yaradana bakarak bir son bulunur.
İşte bu hali ile anlatılan varlık, İnsan-ı Kamil’in kalbine konmuş olsaydı, onun ağırlığını duymazdı.

Hazretin anlattığı azamet, sayı ve hesaba gelmeyeceği gibi; vehim ve kıyasa sığar cinsten de değildir.O zevke dayanır. Allah-u teala o zevkleri cümlemize nasip eyleye… Hu…
Hazreti Beyazıt bu makamda şu şiiri söylemiştir:
Sevgiyi Kadeh Kadeh aldım;
Ne şarap bitti, ne ben kandım.

Bu makamda anlatılan sevgi, aynen sevilendir. Bu şiiriyle Hazret kalp makamından örnek vermiş ve onun genişliğini anlatmıştır; ki bu ehline mağlumdur. Tesfir gerekirse şöyle denir:
-Kalp aynam ezeli ve ebedi sevgilinin tecelli ve feyizlerine mahsar oldu. İlahi feyizler birbirini takip ederek inip gelmekte ve kalbim onu kabul etmektedir. Ne sevgi bitti ne de kalbimin kabulü tükendi; tükenecek gibi de değil.

Bunları anlatmaktan gaye Yüce hakkın azametini ve mertebesini açıklamaktır, dolayısıyla yüce hakkın yüceliğini…
Bir Şiir
İnsan keyfiyetini bilemedikten sonra;
Nasıl ezel sahibi Cebbar Allah’a vara!
Cümle ağaçlar kalem denizler mürekkep ;  insanlar, bu gözle göremediğimiz melekler, cinler katip olsa İnsan-ı Kamil’in hallerini anlatıp bitiremezler. Zamanları dünya kuruluşundan, kıyamete kadar uzasa; bu faslın yüzünde ki ince zarı dahi atamazlar.
Bu fasla işaret olarak şu ayeti kerimeyi zikredelim:
-“Söyle; denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa, Rabbinin kelamı bitmeden tükenir; bir misli daha gelse yine tükenir.”(18/109)

İnsan- ı Kamil’in bir adı ( Elif-Lam-Mim) dir. Nitekim Kuran-ı Kerim’in başında:
-“Elif- Lam- Mim şu kitap var ya ,onda şüphe yoktur.”(2/1) buyurulur
Bir Hadis-i Şerifte:
-İnsan ve Kuran ikizdir, Buyurulur.
Burada İnsandan murad İnsan-ı Kamil’dir. Buruda ikizden kasıt aynı batından doğan ikiz kardeş manasına gelir.

Hasılı…
Yukarıdan beri ne anlatıldıysa, hepsi birbirinin aynasıdır. Lahut’un aynası Ceberut, Ceberut’un aynası Melukut, Melukut’un aynası Mülk’tür. Tüm bunların hepsine ayna İnsan-ı Kamildir. İnsan-ı Kamil Allah-u Tealanın halifesidir. Kendini gösteren bir aynadır. İlahi varlığı, Kainatı gösteren bir aynadır. İnsan-ı Kamil7in özünde olmayan hiçbir mertebe yoktur.
Elde olmayan sebeplerden söz uzadı ; sadede gelelim. Esas mevzu, Muhittin Arabi’nin şu cümlesi üzerineydi:
-İrfan sahibi eğer kendi özündeki gerçeği anlasaydı; belli bir itikada bağlanıp kalmazdı.

İnsanın anlatılan hale gelmesi İnsan-ı Kamil olması sayılır. Buraya kadar anlattığımız şeyler İnsan-ı Kamil’in binde bir vasfını teşkil eder. İnsan bu mertebeyi bulduktan sonra, mutlak suretle hakkın tecelligahı olur ki, hangi yönden kendisine bir tecelli ederse, kabullenir. Bu mertebeyi buluna İnsan-ı Kamil denir. Hak Telala bu mertebeyi bulmaya cümlemize ihsan eylesin. Amin!. Hu!.

Ey kardeş İnsafla düşün. Hak bize büyük istidat vermiş. Biz ise, bunu boşa gideriyoruz; laik mi?
-“Onlar hayvan sürüleri gibidir, belki daha da şaşkın”(7/179)
Ayeti kerimesi ile anlatılan zümrenin derecesine kendimizi indiriyoruz: Bize hayıf oluyor, bize yazık oluyor.
İnsan-ı Kamil olmak kolay değil; ancak bir kamil zat bulup elinden tutmakla, ona hizmet etmekle kabil olur.
Yüce Hak o istidadı herkese vermiştir; ama insan kendini alt dereceye düşürür istidadını yitirir.
Kendini bir kamil mürşide teslim et. Sen dahi bir insan ol.

Asıl kemal, insanlığı belli bir itikada bağlı bilmektir. Ama sanılmaya ki insan-ı kamil mezhepsiz ve itikatsız bir kişidir. Zira onun mezhebi ve itikadı ilahi dilekte ve ilahi emrin varlığındandır. Onların inanışı mecazi mezhep ve itikad değildir. Hak erenlerin bazısına :
-Hangi Mezheptensin? Denince:
-Hüda Mezhebindenim, derlerdi.
Bir Şiir:
Bütün mezhepler kaydından beri ol;
Tüm yolcuların başta gideni ol.
 
Bazı büyüklere şöyle sordular:
-Anlatıldığına göre, irfan sahibi özel bir inanışa bağlı kalmaz; lakin halka uyar biçimde açığa çıkar. Çünkü:
- “İnsanlara akıl erdirecekleri kadar konuşunuz.” Buyurulmuştur.
Eğer kalbindekini açığa vurursa onu hemen öldürürler.
Durum böyle olunca, o irfan sahibi münafık olmaz mı?
Cevap Şu oldu:
-Olmaz. Zira münafık ona denir ki, gizli bir itikada sahip olur; bu itikadının aksine amel izhar eder. Yaptığının yersiz olduğunu kendisi de bilir. Arif odur ki hem izhar ettiği itikat Hak olur; hem de içinde olan itikada dışı zıt görünür; ama değildir. İrfan sahibinin çerçevesi geniştir. Onda iki zıt dahi birleşir. Bu zıtlar zahirdekilere göre olsa dahi , ona göre zıt olmaz. En iyi bilen Allah’tır.
 
Muhittin İbn Arabi – Özün Özü / İsmail Hakkı Bursevi
  

Yorumlar